top of page

Bu giriş yazısı bir havalimanı terminalinin bekleme salonunda kaleme alınmıştır.

Bunu dile getirmek istiyorum, çünkü kulağımda birazdan röportajını okuyacağınız müzisyenin albümü, ufaktan kestiğim atmosfer ile öyle müthiş örtüşüyor ki bahsetmem lazım.

Farklı coğrafyalardan farklı coğrafyalara ayak basanların yanlarında taşıdıkları özlemler, tedirginlikler, sevinçler, başlangıç ya da bitişleri düşünecek olursanız albümü ve içerdiği fikirleri kulaklarınız ile kesiştirirken zengin bir malzeme ile besleyebilirsiniz düşüncelerinizi. Bu sayede de hem albümün kendisini hem de albümün içeriğinin nasıl bir müzikal dimağ ile beslendiğini kolaylıkla kavrayabileceğinizi düşünüyorum. Seyahat camlarına yansıyan hikayelerin müzikal bir ifadesi aslında albümün bendeki karşılığı.

Yayımlandığı günden itibaren üzerinde zaman harcadığım ve hatta severek mesaiye kaldığım bu albümün şahsım dışındaki karşılıklarını merak ettiğim kadar, bir yandan da henüz kulak kabartmamış olanların dikkatini çekmeyi deniyorum. Zira, ülkemizin gittikçe kısırlaşan müzikal zevklerine atılmış şahane bir çelme ile karşı karşıyasınız. Henüz dinlememiş olanlara uyandırma servisi vazifesi görmesi isteği, tanışan dinleyiciler için ise keyifli bir okuma vaat etmesi dilekleriyle…

Girizgahı fazla uzatmadan sizleri eser sahibi ile yapılan oldukça şık bir röportaj ile buluşturalım. 

VA - Selamlar. Sizi ülkemizdeki çok sayıda müzik grubundan tanıyoruz. Ve artık uzun bir zamandan sonra ilk solo albümünüz ile karşımızdasınız. Albümün fikir aşaması ve sonuca baktığınızda hedefledikleriniz gerçekleşti mi? Nasıldı aşamalar?

MT - Ortaokulun ilk yıllarında müzik dinlemeye başladığımda benim için müzik demek grup demekti. Prince, David Bowie, Eric Clapton, Frank Zappa kim olursa olsun bir kenara itip, Yes, Asia, Uriah Heep, Deep Purple gibi grupları baş tacı ederdim. Sting’i The Police’den ayrıldığı günden beri dinlemedim, kendisine pek kırgınımdır buradan haber göndereyim :))) Peter Gabriel benim müzik arşivimde hiç olmadı, ama Genesis vardı hep.

Müzisyen olma rüyası gördüğüm yıllarda, kendimi hep çok iyi bir grubun üyesi olarak hayal ettim. Kendi müziğimi yapmaya kalktığım dönemde de, hep bir grubun içinde olmayı tercih ettim. Fenomen, Control Voltage Project, Grizu, Sekans4, Nemrud gibi çeşitli gruplarla gerçekten zevkli ve başarılı albümler yapmak nasip oldu. Ama erken yaşta yola birlikte çıkmadıysanız, bir grubu sürdürebilmek, o grupla iyi müzik yapmaktan daha zor. Senkron her şey demek. Hayat bir kulenin merdivenlerine benziyor. Döndürüp döndürüp sizi aslında aynı yöne baktırıyor ama her turunuzda farklı bir yüksekliktesiniz… Eğer gruptaki elemanlar aynı basamakta değillerse, aynı yöne bakılıyorken bile aynı manzarayı farklı açılardan görüp değerlendiriyor ve buna bağlı sorunlar yaşanabiliyor. Bu nedenle genç müzisyen dostlarıma kurdukları grupların kıymetini bilip birbirlerine sıkı sıkıya yapışmalarını öneririm.

Serendipity bunca yıl ve yoldan sonra ilk solo çalışmam. Bunun için eski defterleri açtım ve bugüne kadar uygun bir projede değerlendiremediğim parçalarımın içinden on tanesini seçerek üzerilerinde çalışmaya başladım. Yazma çizme işleri bittikten sonra parçaları müzisyen dostlarıma dinletip onların da katkılarıyla hayata geçirdik. Sonuç benim için tatminkar oldu.

Çok sayıda seçkin müzisyenin eşlik ettiği bir albümde isimler nasıl belirlendi? Ve bu kadar isim ile işin içinden nasıl çıktınız?

Aslında bu aşamada yine grupçu dürtülerimin etkisinde kaldığımı söylemek doğru olur. Yirmi yedi yıllık profesyonel yaşantımda yüzlerce kombinasyon içinde çok değerli müzisyenlerle çalıştım, güzel dostluklar kurdum. Bir albüme kalkışınca da, üç beş kişi arasında yaşanmış bir hikaye olarak kalmasından ziyade, hayatıma girmiş herkesi bir şekilde bu işe bulaştırmak istedim. Albüme başlarken bir liste yaptım ki hayatımdaki zenginliği fark etmem açısından çok mutluluk veren bir andır, bu insanlarla bir duvarın önünde durup fotoğraf çektirsek bile zaten başlı başına olay olurdu! Herkes canla başla emek verdi ve buradan kendilerine tekrar tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Teknik nedenlerden arzu ettiğim herkesi Serendipity’e bulaştıramadıysam da 25 bomba adamla ortalığı epey karıştırdığım aşikar :) Bu albümde kendilerine ulaşamadığım dostlarımı önümüzdeki çalışmalarımda taciz edeceğim :))

VA - Albümün adını Serendipity (şanslı keşif/tesadüf /tesadüfen ilginç/yararlı buluşlar yapma yeteneği.) olarak seçmenizin nedeni nedir?

MT - Şanslı tesadüfleri severim, bu tip şeyler bana enerji verir, o ana kadar yapmış olduğum planları bana bir anda bozdurtabilirler. Tabi maharet biraz da o tesadüfün şanslı bir tesadüf olduğunu fark edebilmekte. Bana yol gösteren başlıca şeyler ise klişelerdir. Klişeler karanlık denizlerde benim deniz fenerlerimdir. Onlardan feyz alırım ve bulundukları noktalardan açık geçerim.

VA - Albümü dinleyince keyfi yerinde bir kaptanın açıldığı deniz macerası gibi bir his uyandırıyor bende. Çok sayıda durağa uğrayıp, farklı ezgilerle rüzgar alan bir nevi müzik seyahatnamesi gibi adeta. Gerçekten de yıllar içinde biriktirdiğiniz durakları tanıtma isteği ile mi oluştu albüm?

 

MT - Serendipity, müzik yolculuğumda uğradığım duraklardan izler taşıyor. Yaptığım her parçayı bir kısa film gibi görüyorum. Müziğime zamanını ayırmış değerli dinleyicime hak ettiği kaliteli zaman dilimini yaşatmam lazım. Bunun için yeni ve güzel melodilerin yanında alışılmadık pasajlar, müzikal şaşırtmacalar ve muziplikler olmazsa olmaz. Detayları yüzünden çalması zor ama dinlerken bu zorluğu size hiç hissettirmeyen parçalar yapmaya meraklıyım.

Müziği tarzlarına göre değil, değerine göre sınıflandırıyorum. Benim için iki tür müzik var: iyi müzik ve kötü müzik. Bu yüzden yaptığım müziğin samimi ve olabildiğinin en iyisi olması dışında bir kaygım yok.  İçinde bir cevher barındıran her beste değerlidir. Hele ustaca işlenmişse, hatta zaman içerisinde demlendirilmişse en kıymetlisidir.

VA - Memur bir zihniyetten çıkıp, kendisinden bir şeyler katarak üreten müzisyenlere çokça ihtiyaç varken, bu konuda meslektaşlarınızı eleştirdiğiniz şeyler de olmalı. Sadece dinleyicilerden reaksiyon bekleme üzerine kurulu bir piyasa içinde var mı çuvaldız takdim edeceğiniz?

MT - Önemli olan, finali dışında hiçbir garantisi olmayan mevcut hayat sürecimizi olabildiğince huzurlu yaşamak. Ben çok büyük başarılar için şartlandırılmaya karşıyım.

Mükellef olduğumuz tek şey, başkalarının özgürlüklerine, haklarına ve yaşantısına saygı duymak, mümkünse toplumsal dostluk adına diğer insanlara yardımcı olmak.

Bu arada, tercihlerimiz yaşamakta olduğumuz hayata yön veriyor. Bu tercihler bizi standart bir hayata da yönlendirebilir, alternatif bir hayata da. Standart hayatı tercih eden bir insan, bu hayatın getirdiği sorumluluklar çerçevesinde yaşar. Bu klasik çerçeve, yaratıcı süreçle bağdaşmayan bir stil ama sistemin devamı için toplumların olmazsa olmazı.

Hayatımıza dair yaptığımız bu önemli tercihin pek de tesadüfi olmadığını düşünüyorum. Aslında elimizde ne varsa bilinçaltımızın güdüsünde onu değerlendiriyoruz. Örneğin ben hiçbir zaman bir şarkıcı olmayı düşünmedim. Sesimden dolayı değil, kişiliğimin uygun olmamasından dolayı çekmedi beni. İyi bir şarkıcı olmak için üstün müzikal vasıfların dışında sahnenin en önünde yapayalnız ve dimdik durmaktan haz alan büyük bir ego şart. Bu büyük ego kişinin doğasında yoksa şartlar zorlanıyor, yardım için alkol ve kimi maddelere bel bağlanıyor. Bu durumda gerçekten çok komplikasyonlu bir hayat yaşanıyor. Uzun sözün kısası, aslında herkes elinden ne iyi gelirse onu yapıyor. Bu yüzden kimseyi yargılamamak lazım bence. Başarının sırrı elinden en iyi neyin geldiğini bulabilmekte.

VA - Albümün canlı performansını oldukça merak ettiğimizi belirterek var mı yakın zamanda bir konser hadisesi? Albümdeki şahane müzisyenlerin -bize kalırsa hepsini- sahnede size eşlik ederken görmek isterken nedir planlar?

MT - Sonbaharda kış sezonunda İstanbul Kadıköy ve Avrupa yakasında konserler vermeyi planlıyorum. Ufukta bir iki festival de görünüyor ama net bilgi vermek için henüz erken.

VA - Birçok dinleyici için müzik şu anda ruhu besleme aracı olmaktansa, kolay tüketilip kenara atılan bir sanat dalına dönüştü. Böyle bir dönemde ülkemiz ve dünyadaki müzik sektörü için ne düşünüyorsunuz?

MT - Hayatın temposu teknolojiyle hızlandıkça, kolay tüketimli ürünler her tür piyasanın hakimi oluyor. Kalitenin temel unsuru olan detayları ne üretmeye ne de takdir etmeye zaman var. Ayrıca buna talep de yok. Sanat boyutuna bakınca, günümüzün gerçeği TV dizileri. İzleyici için tek kullanımlık kolay ve bedelsiz romantizm. Bölüm biter sıkıntısı biter. Daha iyisi can sağlığı :)

İyi müziği bir kenara bırakın, vasat müzik bile sadece bu modern fotoromanların garnitürü olmak koşuluyla kendine biraz yaşam alanı bulabiliyor.

Öte yandan kayıt endüstrisinin kaderinde de bir açmaz var. Kaydedilmiş müzik, eskileri ile birlikte sonsuza dek üst üste yığılmakta olan bir ürün. Kayıt teknolojilerinin ucuzlamasıyla artık dev bir müzik çöplüğünde yaşıyoruz. Çöplük dediğim sadece hakikatsiz müzik değil, en iyisinden dahi olsa sizi ilgilendirmeyen, sizin için “çöp” olan müzik. Şu anda dünyada belki milyarla ifade edilebilecek sayıda farkı albüm var. Bu sayı 10 sene önce yüz milyonlarca, 20 sene önce yüz binlerceydi. Kaçınılmaz olarak gelecekte bu sayı yüz milyarları bulacak. Peki siz hangi birini dinleyeceksiniz? Sizi gerçekten sarsacak müziği nasıl bulacaksınız? Sanırım kazanan yine klişeler olacak.

VA - Yaptığınız müziği beslediğini düşündüğünüz ve takipçilerinize mutlaka es geçmeyin dediğiniz albümler nelerdir? Önerilerinizi merak ediyoruz.

MT - Yüzlerce favori albümü olmayan bir müzisyen düşünemiyorum. Bir müzisyenin ekmeği suyu dinlediği üstadlardır. Bu nedenle bu yazıda da albüm albüm saymakla bitiremeyiz ama beni etkileyen albümlerin yaratıcılarını anmakta fayda var. 

Miles Davis, Chick Corea, Ahmad Jamal, Clare Fischer, Geoge Duke, Herbie Hancock, Aydın Esen, Jan Hammer, Al Di Meola, Gary Burton, Michael Brecker, Stanley Clarke, Weather Report, Steely Dan, Chicago, Ken Hensley, Jon Lord, Jeff Beck, Vangelis, Bela Bartok, Sergei Prokofiev hemen aklıma gelenler.

VA - Son olarak; ileriye dönük dinleyicilerinizi bekleyen gelişmeler ve projeler nelerdir? 

MT - Yeni bir solo albüm üstünde çalışmaya başladım, sanırım 2018’in ikinci yarısına hazır olur. Serendipity’nin konserleri ise bu sonbaharda başlayacak. Alper Maral ile ikinci Control Voltage Project albümünü hazırlıyoruz. 

Sonbahardan itibaren Control Voltage konserlerimiz de olacak.

VA - Teşekkürler.

"PaslanmazKalem.com"da Volkan Atay ile 21 Temmuz 2017 de yaptığımız söyleşi..
"SözMüzik.Com"da 25 Temmuz 2017 tarihinde, Mine Ayman ile yaptığımız röportaj..

MA - Müzikle uğraşmaya ne zaman başladınız ve nasıl bir eğitim aldınız?

MT - Profesyonel olarak çalışmaya 1989 yılında başladıysam da, müzikle ilk ilgilenişim okul yıllarıma kadar uzanır. O dönemde lise grubumuzla müzik yarışmalarına ve okul etkinliklerine katılarak el yordamı ile işi öğrenmeye çalışıyorduk.

Liseden sonra İTÜ konservatuarı ve Marmara Üniversitesi müzik bölümlerinde eğitimime devam ettim. Marmara'daki değerli piyano hocam Aytaj Rzaguliyeva'nın teknik ve felsefi olarak üzerimde büyük emeği vardır.

 

MA - Uzun yıllar sahnede Tarkan'la çalıştınız, yolunuz nasıl kesişti ve ilk ne zaman çalışmaya başlamıştınız?

 

MT - Tarkan'ın aranjörü Ozan Çolakoğlu ile lise grubumuzdan arkadaşız. O, davul ben de klavye çalardım. İlk albüm "Yine Sensiz"in konserleri için grup oluşturulurken Ozan beni aradı ve böylelikle olaya en başından dahil oldum. Üç kişi sahneye çıkıp klavye disketine yüklediğim altyapı ile sahne alıyorduk.. 2008 yılına kadar aralıksız 14 sene birlikte çalıştık.

MA - Tarkan'ın son albümünü nasıl buldunuz?

MT - Tarkan'ın en sevdiğim albümü "Karma"dır. "10" bu anlamda fikrimi değiştirmediyse de, Tarkan'dan yeniden bir Ümit Sayın şarkısı dinlemek harika oldu.

Tarkan pop müziğimizdeki standartları belirleyen adam. Bu albümle de "kaliteli pop müzik nasıl yapılır" dersi vermeye devam ediyor. Eline sağlık. Bu arada Sezen Aksu faktöründen de bahsetmeden geçilmemeli. "10"da favori parçam Sezen Aksu bestesi "Her Şey Fani"... Emeği geçen herkesi kutlarım.

MA - Enstrümantal albüm yapmaya nasıl karar verdiniz?

MT - Aslında enstrümantal müzik yapmam, söz yazarı bir ortak bulamamam yüzünden. Müzik üretiminde ortaklıklar çok değerli. "Nilüfer - Kayahan"dan, "Onno Tunç - Sezen Aksu"'ya onlarca harika örneğini sayabiliriz.

2011 de Emre Akdeniz ile "Bir Kez Yaşarsın" adlı güzel bir Grizu albümü yaptıysak da, ortamın tozu dumanı arasında kimselere duyuramadık ve devamı için şevkimiz kalmadı. Yeniden kafa dengi bir söz yazarı bulana kadar solo üretimler yapmaya devam edeceğim :)

MA - "Serendipity" albümünüzün hazırlık aşaması ne kadar sürdü ve bu projede kimlerle çalıştınız?

MT - Albüm üstünde çalışmam aralıksız olarak bir yıl sürdü. Altı ayrı lokasyonda 25 çok değerli müzisyenle çalıştım. Liste uzun ve renkli! :

Alen Konakoğlu, Alper Maral, Altay Acar, Alpay Şalt, Anıl Çifter, Arıkan Sırakaya, Aydın Karabulut, Aydın Şeref, Barış Doğukan Yazıcı, Burak Güven, Can Alper, Çağdaş Oruç, Çağlayan Yıldız, Demirhan Baylan, Gür Akad, İsmail Soyberk, İzzet Kızıl, Levent Candaş, Mert Alkaya, Sarp Maden, Serdar Barçın, Okan Ersan, Tigin Aray, Tuncer Tunceli ve Zafer Şanlı.

MA - Albümünüzün ismi neden "Serendipity" oldu, bu ismi koymanızın bir hikayesi var mı?

MT - Sri Lanka'nın eski adlarından biri Serendib. Yakın zamanda o coğrafyaya bir seyahatimiz oldu ve çok etkilendik. "Serendipity" kelimesi ise "şanslı tesadüfler ve buluşlar" anlamına geliyor. Bu seyahatin de çağrışımı ile albüme "Serendipity" adını vermek istedim. Şanslı tesadüflerin hayatımda kalıcı izleri olmuştur.

Müzikle ilgilenmeye başladığınızda tarzından etkilendiğiniz isimler oldu mu? Beğendiğiniz aranjörler hangileri?

Ülkemizde pop müzik dalında Onno Tunç, İskender Paydaş ve Ümit Kuzer beni etkileyen isimler.

Enstrümantal olan albümünüzle ilgili nasıl bir tanıtım planlaması yaptınız, albümdeki şarkılara klip çekilecek mi?

Enstrümantal bir albüm yapıp popüler olmasını ummak, dahası bunun için didinmek gereksiz. Bu sebepten klip yapmayacağım. O enerjiyi yeni müzikler üretmeye ayırmayı tercih ediyorum. Ama sizinki gibi seçkin mecralarda Serendipity'den bahsetmek benim için çok değerli, ilginize teşekkür ederim.

MA - Son dönemde yapılan albümleri nasıl buluyorsunuz? Beğendiğiniz projeler ve isimler hangileri?

MT - Hande Yener'in şarkı söyleyişi ve soundu da bence harika. Aklıma gelen diğer isimler Mirkelam, Özgün ve Bedük.

Rock dünyasında alaturkaya bulaşmamış her gruba saygı duymakla beraber, Mor ve Ötesi'ni çok ayrı bir yerde tutuyorum. Ayrıca "Flört", müziğindeki samimiyeti ve işine olan saygısı ile şapka çıkarttığım bir başka grup. Şu yukarıda saydığım kadrodan herhangi üçü birlikte Türkiye turnesi yapsa, fanları olarak her konserlerine giderdim.

Dünyaya bakınca Jan Hammer, George Duke, Chick Corea, Aydın Esen gibi isimlerin fena hayranıyım. Çalış ve kompozisyon stilime yön vermişlerdir.

MA - Sahne ve konserleriniz başladı mı? Bundan sonra müzik kariyerinize nasıl devam edeceksiniz, yakın zamandaki projeleriniz neler?

MT - Sonbaharda Serendipity'nin konserleri olacak. Bunun için provalar yakında başlıyor. Yeni bir solo albüm üzerinde çalışmalara da başladım.

bottom of page